Yazı İçeriği

1. Seboreik dermatit (seboreik egzama)

2. Rosacea (gül hastalığı)

3. Ürtiker (kurdeşen)

4. Akne

5. Psoriyazis (sedef hastalığı)

Cilt hastalıkları nelerdir?

Cilt hastalıkları genellikle ciddi sonuçlar vermedikçe es geçilen hastalıklardır. Yaygın olarak görülen yetişkinliklerde cilt hastalıklarının bazıları kızarıklık, bazıları kaşıntı, bazıları yanma veya farklı şekillerde belirti verir. Yetişkinlerde görülen 5 yaygın cilt hastalığı ile ilgili bilmeniz gerekenler…


1. Seboreik dermatit (seboreik egzama)

  • Seboreik dermatit; kepeklenme, kızarıklık ve kaşıntı ile ortaya çıkan tekrarlayan inflamatuar bir cilt hastalığıdır.
  • Yaygın bir cilt organizması olan malassezia maya cinsinin seboreik dermatitin oluşmasında rol oynadığı düşünülür.
  • Seboreik dermatit tanısı lezyonların yeri ve görünümüne dayalı klinik olarak konulur.
  • Yetişkinlerde en sık 20-50 yaş veya daha ileri yaşta görülür. Erkeklerde daha sıktır.
  • Parkinson hastalığı, yüz felci ve bağışıklık sistemi zayıf hastalarda (HIV/AIDS ve kardiyak transplantlı) sıklığı artmıştır. Bazı beslenme eksikliklerinde (çinko, niasin ve piridoksin eksikliği) de seboreik dermatit benzeri lezyonlar görülebilir.
  • En sık kafa derisi, yüz (kaşlar, glabella, nazolabial kıvrımlar, sakal, dış kulak yolu, kulak arkası), gövde ön yüzünde (presternal bölge) ve vücut kıvrım yerleri gibi yüksek sebum (yağ) üretimi olan cilt bölgelerini etkiler.
  • Seboreik dermatit tedavisi, hastalığın belirtilerini gidermeye yöneliktir. Kaşıntı, kızarıklık gibi semptomların iyileştirilmesi ve uzun süreli tedavi ile iyilik halinin sürdürülmesi amaçlanır. En yaygın olarak kullanılan tedaviler; topikal antifungal ve antiinflamatuar ajanlardır. Olası yan etkiler nedeniyle, topikal kortkosteroidler ve kalsinörin inhibitörleri gibi antiinflamatuvar ajanlar kısa süreli kullanılır.  Diğer yaygın olarak kullanılan tedaviler arasında salisilik asit, selenyum sülfit, gliserin, benzoil peroksit, aloe vera ve diğer ajanlar krem veya jel şeklinde kullanılır.

2. Rosacea (gül hastalığı)

  • Rosacea hastalar için sıkıntılı, yaygın ve hayat boyu süren inflamutuvar bir deri hastalığıdır. Çeşitli çevresel ve endojen(içten helen genetik ve strese bağlı) faktörlerin, nörovasküler (damar-sinir) ve immünolojik mekanizmaları uyardığı gösterilmiştir ancak rosacea’nın kesin nedeni hala araştırılıyor.
  • Rosacea esas olarak yüzün orta kısmını etkiler.
  • Hastalığın tipik başlangıcı 30 yaşından sonradır. Kadınlarda daha sıktır görülür ancak rinofima  (burun büyümesi) daha çok erkeklerde görülür.
  • Açık tenli kişilerde hastalığın görülme sıklığı daha yüksektir.
  • Rosacea’da klinik seyir nükslerle karakterizedir ve genellikle alevlenme ve iyileşme dönemleri arasında dalgalanır. Rosacea’da kızarıklık, ince damarsal yapılar ve kabarıklıklar hastalarda görülen temel problemlerdir. Hasta bunlardan biri ya da birkaçı ile başvurabilir. Hasta asemptomatik olabilir veya yanma, batma, kaşıntı ve kuruluktan şikayet edebilir.
  • Rosacea’nın güneşe maruz kalma, sıcak ve soğuk, alkollü içecekler ve baharatlı yiyecekler gibi kaçınılması gereken bir dizi bilinen dışsal tetikleyicisi vardır.
  • Hastalığın kronik ve nükseden doğası nedeniyle, hastalar genellikle geleneksel tedavi yöntemlerinden memnun değildir. Rosacea’nın farklı klinik alt tiplerinin olması nedeniyle, tedaviye yaklaşımlar hastalığın ciddiyeti, yaşam kalitesine etkileri, tetikleyici faktörler ve hastanın tedaviye bağlılığına göre kişiselleştirilmelidir. Yüzün nazikçe temizlenmesi, cilt tipine uygun nemlendiricilerin kullanılması, tetikleyici faktörlerden kaçınmaktan (stres yönetimi dahil) ve 50+ güneş koruma faktörlü güneş koruyucu kullanımı tüm hastalara önerilir. Mezoterapi ve lazer sistemleri tedavide önemli fayda sağlamaktadır. 3-4 hafta aralıklarla gerçekleştirilen ortalama 3 lazer seansı ile damarlarda azalmalar izlenir.

3. Ürtiker (kurdeşen)

  • Ürtiker, tipik olarak birkaç milimetreden birkaç santimetreye veya daha büyük boyutlara kadar değişebilen, kaşıntılı, kızarıklık ve kabarıklarla kendini gösteren yaygın bir dermatolojik durumdur.
  • Ürtiker, her 5 kişiden birinde hayatı boyunca bir kez ortaya çıkabilir.
  • Gözde, dudaklarda ve dilde şişliklerle birlikte görülebilir.
  • Ürtiker tanısı muayene ile konulur.
  • Ürtiker, semptomların süresine bağlı olarak akut ve kronik ürtiker olarak ikiye ayrılır. Akut ürtiker 6 haftadan daha az sürer ve gıda ürünleri, ilaçlar (kan sulandırıcı, nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar, antibiyotikler) veya böcek sokmaları gibi genellikle tanımlanabilir bir nedeni olur. Akut ürtiker tipik olarak kendi kendini sınırlar ve tetikleyicilerin uygun şekilde önlenmesiyle düzelir.
  • 6 haftadan uzun süren ürtiker, kronik ürtiker olarak adlandırılır ve nadiren bir etyolojisi bellidir. Çalışmalar, kronik spontan ürtikerde altta yatan otoimmün süreçleri araştırmaya odaklanmıştır. Kronik ürtiker vakalarının yüzde 80 ila yüzde 90’ının nedeni belli değildir. Öykü veya fizik muayene belirli bir nedeni veya altta yatan hastalığı gösteriyorsa, hedefe yönelik testler istenir. Alerjik bir nedene dair spesifik bir belirti yoksa alerji testi önerilmez.
  • Ürtiker tedavisinin temeli, tetikleyicilerden kaçınmaya dayanır. İkinci kuşak H1 antihistaminikler tedavinin ilk basamağıdır. Tedaviye dirençli kronik ürtikerde bir antiimmunoglobulin E antikoru olan omalizumab kullanılır.

4. Akne

  • Akne, pilosebasöz ünitenin (kıl folikülü, kıl gövdesi ve sebase bez) kronik inflamatuar bir hastalığıdır ve dünya çapında en yaygın dermatolojik rahatsızlıklar arasındadır.
  • Akne yetişkin dönemde ergenlikten itibaren sürekli veya aralıklı olarak devam edebilen veya ergenlik çağından sonra ilk kez ortaya çıkan geç başlangıçlı akne (genellikle 20’li yaşların başından ortasına kadar) olarak görülebilir.
  • Aknenin psikolojik etkisi genellikle önemlidir ve büyük ölçüde hafife alınır. Mesleki ve özel yaşamdaki stres, özellikle anksiyete, uyku kalitesi ve hastalığa yatkınlık ile karşılıklı bir ilişkiye sahiptir. Genetik ve hormonal faktörlerin etkisi ile bazı durumlarda yıllarca idame tedavisi (hastalığın tekrar etmememsi için düzenli kullanılması gereken tedaviler) gerektirebilir.
  • Aknenin önlenmesi, altta yatan sistemik hastalıklar ve yaşam tarzı faktörleri gibi değiştirilebilir risk faktörlerinin başarılı bir şekilde yönetilmesine dayanır. Tedavide topikal (retinoidler ve antibiyotikler) ve sistemik (isotretinoin, antibiyotikler, hormonal) tedaviler kullanılır. Tedavide uzun vadede amaç akne izinin (skar) önlenmesidir. İntralezyonel kortikosteroidler, derin inflamatuar nodüllerin hızlı tedavisi için etkilidir. Mekanik prosedürler (örneğin; komedon ekstraksiyonu, koter, mikroiğneleme gibi), inflamatuar olmayan lezyonları azaltmak ve atrofik skarları iyileştirmek için kimyasal peelingler ile birlikte tedaviye yardımcı olarak kullanılır. Akne hastalarının sabun içermeyen yumuşak temizleyiciler, komedojenik olmayan, yağ içermeyen nemlendiriciler ve güneş koruyucu kullanması önerilir.

5. Psoriyazis (sedef hastalığı)

  • Sedef hastalığı toplumda sık (yaklaşık yüzde 1.5-2) görülen, kronik sistemik inflamatuvar immün aracılı bir deri hastalığıdır.
  • Tüm yaşlarda görülebilir. Geç başlangıçlı (55 yaş civarı) olarak da ortaya çıkabilir.
  • Tipik lezyonlar kronik, tekrarlayıcı, (uzun süren zaman şiddetlenen şikayetlerle karakterize) skuamlı papül/plaklardır. Püstüler döküntüler ve eritroderma (tüm vücut kızarıklık) da meydana gelebilir.
  • Fiziksel travma (ovalama/kaşıma gibi), enfeksiyonlar, stres, bazı ilaçlarla tetiklenebilir.
  • Akut guttat tipi yaygındır. Genel ve başlıca gövdede görülür. Kronik stabil olan tip ise; dizler, dirsekler, sakral gluteal bölge (genital) ve avuç içi/ayak tabanlarında görülür. Bazen bölgesel (saçlı deri, avuç içleri/ayak tabanları gibi) ve genel de olabilir. Yüz, perianal/genital bölge, vücut kıvrımları ve tırnaklar da tutulabilir.
  • Psoriyatik artrit (sedef artriti veya romatizması) hastaların yüzde 10-25’inde görülür. Psoriyazise kardiyovasküler hastalık, metabolik sendrom, non-alkolik kc hastalığı (alkole bağlı olmayan karaciğer hastalığı), obezite, dislipidemi (kandaki yağ oranı yüksekliği) ve insülin direnci gibi önemli sistemik komorbiditeler eşlik edebilir. Ancak bu komorbiditelerin predispozan risk faktörleri ise henüz tam olarak açıklanamamıştır.
  • Hafif şiddetli sedef hastalığında tedavi seçenekleri topikal tedaviler veya dirençli durumlarda fototerapidir. Orta/şiddetli sedef hastalığında sistemik konvansiyonel tedaviler, fototerapi, kombinasyon tedavileri veya biyolojik tedaviler kullanılır.